8 Kasım 2015 Pazar

Kamp Armen: Soykırım, İnkâr ve Gasp Sürüyor!

19.05.2015


Restorasyonu 2011’de tamamlanmış olan Elazığ Habap Çeşmeleri belgeselinden, Elazığlı bir öğretmen anlatıyor: Hikâye odur ki; Ermeniler bastıkları köyün tüm halkını ahırlara doldurup gaz yağı döküp yakarmış. Öğretmen bu hikâyeyi merak etmiş, soruşturmuş. Demişler ki, “o burada olmadı, Erzurum’da oldu”; Erzurum’a gitmiş, “o olay burada değil, Van’da oldu” cevabını almış. Van’a gittiğinde ise, “burada değil, Muş’ta oldu” cevabını almış. Yani bizim öğretmen, işin içinden bir türlü çıkamamış.

Soykırım ve tehcirle beraber kendi öz yurtları olan Anadolu’dan koparılan Ermeniler, yıllar geçtikçe büyüyen bir nefretin de öznesi olmuş. Asırlarca bir arada yaşayan halklar birbirine düşman edilmiş, koca bir halkın adı küfür olarak kullanılır olmuş.
Geçen yıllar, Anadolu’da kalan bir avuç Ermeni için şüphesiz ki hiç kolay olmamış. Çocuklar ise, böylesi trajedilerde her zaman olduğu gibi yine en büyük yükün altına girmişler.
Ama onlar, o çocuklar, her şeye rağmen bir umut yeşertmeyi başarmış ve kendi emekleriyle bir Atlantis Uygarlığı inşa etmişler (Atlantis Uygarlığı Hrant’ın Kamp Armen’e verdiği isimdir).[1] Adına da Kamp Armen demişler.

1950’li yıllarda, Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin bir bölümü, Anadolu’dan gelen kimsesiz ve yoksul Ermeni çocuklar için yetimhane olarak kullanılmaktaydı. Önceleri yetimhanede dört-beş çocuk barınırken, bu sayı kısa sürede altmışlara ulaşmıştır.
Okul döneminde Gedikpaşa İncirdibi Protestan İlkokulu’na devam eden çocukların yazın yapabilecekleri hiçbir uğraş yoktur. Ailesi olup yazın memleketine giden çocuklar ise, yaz bitiminde Ermeniceyi unutmuş halde geri dönmektedirler.
İşte bu sorunların ortadan kalkması için çocukların yazın da kalabilecekleri bir kamp kurma fikri oluşur.
1962 yılında, Tuzla’da uygun bir arazi bulunur. Arazi sahibinden satın alınır, gerekli tüm izinler alınır ve kilise adına tescil ettirilir. Böylelikle Kamp Armen, yoksul ve kimsesiz Ermeni çocukların kullanımına açılmış olur.
“Kullanıma açılma” derken, kampın tamamında çocukların da emeği vardır. Çocuklar ustalarla beraber çalışır, denizden kum çekerler, kuyudan su çıkarırlar, harç kararlar.
Hrant’ın sözleriyle, “Üç yıl şafak vakti kalkıp, gece yarılarına dek çalışarak kamp binasını tamamladık. En kısa boylularımızdan biri olan ‘Kütük’ (Zakar’a böyle hitap ederdik) bir başına çimento torbasını kucaklayıp çatıya kadar çıkarabiliyordu.”

Burada geçen yıllar içinde tam bin beş yüz çocuk yetişir.
Ancak 1979 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü mahkemeye başvurarak Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın elindeki tapunun iptal edilmesini ve eski sahibine geri verilmesini ister. Dava sonunda, kamp arazisi vakfın elinden alınıp eski sahibine geri verilir.
Yani kampın eski sahibi, yıllar önce boş olarak sattığı araziyi, beş kuruş ödemeden, üstünde kurulu olan kamp tesisleriyle birlikte geri almış olur.
Zaman içinde birkaç kez daha el değiştiren kamp, şu anda terk edilmiş ve harap bir vaziyettedir. Vakfın 2000’li yıllarda ve 27 Ağustos 2011 tarihli kararname kapsamında yaptığı iade başvurularının tümü reddedilmiştir.

Kamp Armen, Tuzla’nın en değerli bölgesinde bulunuyor. Etrafında sadece villalar var, oysa eskiden çok geniş bir araziye sahipmiş ve çevresinde hiçbir yapı yokmuş. Keşke öyle kalsaymış, ama devletin örgütlü nefreti ve rant hırsı birleşince, gerektiğinde, bir avuç toprağın bile, hattâ koca bir ormanın bile yok edilmesine neden olabilir.
Şu an arsanın “yasal sahibi” (devletin gaspı yasal bir kılıfa uydurduğu unutulmasın) binaları yıkıp yerine villa yapmak istiyor. Yani yüzlerce yoksul çocuğun emeğinin ve hatıralarının üzerine konmak istiyor.

Kamp Armen’de 6 Mayıs’ta yıkıma geçilince insanların ortaya koyduğu direniş yıkımın durmasını sağladı. Şu anda görüşmeler devam ediyor, diğer taraftan ise bir dayanışma ortamı oluşturulmuş oldu. İnsanlar her gün ziyarette bulunuyor, forumlar ve çeşitli atölyeler düzenleniyor, gece kalan nöbetçiler var, hafta sonları ise bir şenlik havasında geçiyor.
Talep ise çok net: Kamp Armen Ermeni halkına iade edilsin!

Süreç devam ederken şunu da unutmayalım; dayanışma ve ortak mücadele ile buradan bir zafer elbette çıkarılabilir, zira biz bunu 2013 Haziran’ında Gezi Parkı’nda gördük. Kamp Armen, Gezi’de sergilenen büyük mücadele ve dayanışma bilincinin bir devamıdır.
 
Biz Devrimci Marksistler, hayatı sınıf perspektifiyle yorumluyor ve halklar arasındaki dil, kültür veya yaşam tarzı ile ilgili farklılıkların o toplum için ancak bir zenginlik kaynağı olabileceğini düşünüyoruz. Zira asırlarca bir arada yaşayabilen halklar bunu zaten bilmektedir. Birbirlerine saygı duymayı ve farklıklardan korkmamayı öğrenmişlerdir.
Ama toplumu yöneten egemenler, yani ezen sınıf, kendi sınıf çıkarları için savaşlar da çıkarır, halkları birbirine düşman da eder. Bunu yaparken ezilen sınıfın bireylerini kullanır ve savaşın nedenini din, milliyet, toprak vb. ardına gizleyerek anlaşılması zor bir hale getirirler.
Oysaki halkları birbirine düşman eden, bir halkı diğerine tabi bırakan, onu dilinden, kültüründen koparan bizzat sınıflı toplumun kendisidir. Halkların ancak tek bir düşmanı olabilir, o da ezen sınıf!

Getse Joğovurtnerun Baykarı!
Kamp Armeni Kantel Kantel Bidi Çıdank!
Kamp Armen Ermeni halkına iade edilsin!
Yaşasın halkların kardeşliği!



Notlar [1] Not: Kamp Armen’in tarihiyle ilgili bilgiler http://www.kamparmen.org/tr/ sitesinden alınmıştır.
Kamp Armen, “azınlıklara” ait olan ve devletin gasp ettiği tek mülk değildir. Ama bu konu başlı başına bir yazıyı hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder